Wannabe Kültürü

Gazete Kültür, 2021/08/09





Emir Gamsız

Yazarhakkında bilgi için tıklayın.




Wannabe kültürü, son yüzyılda Amerika’dan dünyaya yayılıp, çok etkili bir psikolojik manipülasyon aracı olan sosyal bir fenomen oldu. İngilizce bir kelime olan “Wannabe”nin mânâsına baktığımızda sözlüklerin Türkçeye “özenti” diye çevirdiğini görüyoruz, fakat “özenti” kelimesi “Wannabe” kelimesinin anlamını tam olarak ifade edemiyor. “Mensubu olmadığı bir çoğunluğun ya da yaşam biçiminin bir parçası olmak isteyen kişi” daha kapsamlı bir tanımlama olacaktır.


“Wannabe”nin ilk mânâsı, kişinin İngilizcede sıklıkla kullanılan “want to be (olmayı istemek)” fiiliyle isteklerini belirtmesinden ibarettir. “I want to be a doctor (Doktor olmak istiyorum)” gibi her lisanda mevcut olan günlük bir deyişin dönüşmesidir (I want to be = I wanna be). İkinci mânâ 1865’te The Philadelphia Inquirer gazetesi’nde yazılan seçim haberinde oy kullanmak isteyen vatandaşların “want-to-be voters (seçmen olmak-isteyenler)” diye isimlendirilmesiyle türemiştir. Bu ikinci mânâ, siyasi olarak var olma arzusunu karşılar. Bu basit kullanımlardan sonra, “başka biri olma arzusunda olan kişi” mânâsında kullanılması için ise yüz yıldan fazla zaman geçmesi gerekmiş ve 1976’da aktör Jimmy Cagney gibi gözükmeye çalışan bir tenisçi için “Jimmy Cagney wannabe” tanımlaması kullanılmıştır.


Kelimelerin sosyal kullanımları sözlük mânâlarından çok farklılık gösterebilir. Üç değişik kullanımını gördüğümüz “Wannabe”nin, “başka biri olma arzusundaki kişi” anlamındaki kullanımı insan psikolojisine direkt etki ettiği için, reklamcılık, halkla ilişkiler ve pazarlama dünyasına tüketici tedarik eden gücü her geçen gün artıyor. Toplumun kendinde olmayan özelliklere sahipmiş gibi bir hissiyatla tercihlerini yapmasına sebep olan bu ruh hali, kişilerin hayatlarını kendi hayal ettikleri doğrultuda değil, onlara satılmış bir hayalin peşinde koşarak geçirmelerine sebep oluyor. Bu durum o kültürün özünü kaybedip, kültür adı altında pazarlanan global bir sistemin kölesi olmasını sağlıyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan bu karanlık durumun hangi araçlarla, nasıl elde edildiğini incelediğimizde toplumun “Wannabe”leşmesini felsefi bir mantık silsilesiyle açıklayabiliriz.


Batılı olmanın tartışmasız en yüksek mertebe olduğu dayatması, bireysel büyüklük kompleksi ve şöhret 20. ve 21. yüzyılın en güçlü manipülasyon aracı olmakla kalmayıp, hayatın gerçeklerini çarpıtarak bütün toplumların kültüründe ana amaç haline geldi. İnsanın yaptığı işte iyi olmasının önemsizleşip, işinde ne kadar vasat olursa olsun milyonlar tarafından tanınmasının esas olduğu bir dünyada gerçeğin yerine simülasyonunu koymak da kolaylaştı. Bilgelik ve tevazu yerine büyüklük kompleksi normalleşince, bir kişinin toplum tarafından takdir edilmesinin tek ölçütü çok kişi tarafından tanınması, yani şöhret olmasına dönüştü. Haliyle, bireylerin hayattaki tek amacı her ne şekilde olursa olsun şöhret olmak haline geldi. Simülasyonlar çoğalıp gerçekler azaldıkça da simülasyonları gerçek sanmaya başladık.


Son on yılda geliştirdiğim ve 20-30 kişiyi geçmeyen dinleyici topluluklarına sunduğum Geveze Piyanist konserlerimde az kişi olmanın güzelliğini sık sık anlatsam da, her seferinde konser sonrasında muhabbet ederken birkaç dinleyici “Bu konser çok güzeldi, çok büyük salonlarda olmalı” diyebiliyor. Bu şekilde normalleşmiş bir büyüklük kompleksinden beslenen Wannabe Kültürü ile baş etmenin tek yolu, yaptığımız işte çok iyi olarak, batı özentisi, şöhret ve büyüklük kompleksi gibi Wannabe virüslerine karşı direnmeye devam etmektir.