Komedi Tecavüzü

Gazete Kültür, 2021/07/30





Emir Gamsız

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




Mizah çocukluk yıllarımdan beri hep ilgimi çekmesine rağmen komedi denilen teatral icracılıklar büyük çoğunlukla bayağılık mertebesinden yukarıya çıkamadıkları için aynı cazibede olmadılar benim için. Sakarlık komedisi icracılığı ise bende teknik beceri sebebiyle çok büyük bir hayranlık uyandırmıştır hep çünkü bu komedyenler hareketlerle o komik anları yaratabilmek için bir sporcu disiplininde ve yoğunluğunda çalışırlar. Sirk gösterilerinin olmazsa olmazı palyaçolar başta olmak üzere, beden diliyle bir hikaye anlatırken bizi güldüren çok yetenekli sanatçılardır onlar.


TRT’de “Bizden Size” isimli eğlence programında gösteri yapan annemin bale okulu mezunlarından oluşan Oya Bale Grubu ile her hafta gittiğim TRT Ankara stüdyolarında, “Bizden Size”nin değişmezlerinden Uğur Böceklerinin bana gösterdikleri sevgi onların gösterilerine ilgi duymama sebep olmuştur eminim, ama yine de mizahi içeriğin daha iyi olabileceğini düşünürdüm küçücük yaşta. İkilide herkesin soğuk bulduğu Zeki Ağabeyin, daha komik diye düşünülen Yalçın Ağabeyden daha rafine bir mizah yeteneği olduğunu düşünüyordum. Sonrasında Cenk Koray’ın soğuk şakaları, muhteşem teatral yetenekler olan Zeki-Metin ikilisinin repliklerini halen ezbere bildiğim Devekuşu Kabare Tiyatrosu oyunları, o oyunları yazan Ferhan Şensoy, Ferhan Ağabeyin tiyatrosu Ortaoyuncular ve son olarak da Levent Kırca’nın Olacak Kadar isimli televizyon programı. Şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü Metin Akpınar hariç bu isimlerin hepsini çocukluğum ve gençliğimde tanıma fırsatı buldum. İnsan olarak da bu toprakların mizahını geliştirmek ve sosyal meselelere mizah yolu ile dikkat çekmek için nasıl bir ömür geçirdiklerine kısmen de olsa tanık oldum. Mizahın bu kıymetli isimlerinin hayatlarının sonuna doğru pek gülmediklerini görmek ise en iç parçalayıcı sahneler olmuştur benim için hep.



Stand-up Comedy


Gerçek bir edebiyatçılık ve sanatçılık disiplinine dayanan bu tür içerikleri yaratan sanatçılardan sonra bütün dünyada ve Türkiye’de yeni bir komedi anlayışı dayatıldı; Stand-Up Comedy (Ayakta Komedi) ve Sit-Com (Situation Comedy, yani Durum Komedisi). Dayatıldı dememin sebebi ABD kültüründe son 60 yılda etkinleşen televizyon sistemi, Stand-Up komedyenlerinden en popüler olanlarına, ünlü televizyon ve Hollywood oyuncularından oluşturduğu bir kadro için Sit-Com yazdırır. Sonra o yazılan sit-com çok büyük bütçelerle tanıtılır ve tv kanallarında halka sunulur. Bu komedi sistemi ABD’nin kendi tüketim toplumunun fertlerini günün yorgunluğu ve baskısından kurtaracak, ruhsal bir hafifleme, rahatlama yaratacak bir ürün sunacak endüstriyi oluşturmak için gelişti. Tüketiciler, aynı zamanda o toplumu yaratan ürünleri üreten, pazarlayan ve satan büyük şirketlerin çalışanlarıdır, ve eğer onlar akşam işten eve döndüklerinde ruhsal olarak rahatlarlar ise, ertesi gün yeni bir enerjiyle tüketim toplumunu canavarlaştıracak endüstriye hizmet etmeye devam edebilirler. Rahatlamanın dört ana yönteminin ise gülmek, bol şekerli yemek, spor ya da spor taraftarlığı ve cinsellik olduğuna karar veren sistem, televizyon programlarını bu dört ana konu üzerine oluşturdu. Bu sistemi oluşturan şirketler, nüfusu bugün 350 milyona ulaşan ABD’yi yeterli bulmayıp tüm dünyayı tüketim toplumuna dönüştürmek amacıyla Bill Clinton’ın başkan olduğu dönemde “Globalism” terimini kullanmaya başladı. Zaten ABD ekonomisinin 2008’e kadar gelişen çöküşünün başlangıcıydı bu dönem. Clinton, 1933’te yürürlüğe giren Glass–Steagall yasasını 1999’da yürürlükten kaldırarak bu kültürel stratejiyi destekleyecek ekonomik hukuksuzluğu da tedarik ettikten sonra, artık bütün dünya (teknolojinin iletişim süratini de kullanarak) tüketim kültürüne tutsak edici sistemi ve içeriklerini benimsemeye başladı.



Talk-Show


ABD’de televizyondan yapılan komediyle rahatlama stratejisi “Tonight Show” ile çok büyük şöhret kazanan Johnny Carson ile başladı. Bu talk-show programları önce sunucunun (stand-up komedyeninin) şakalardan oluşan bir konuşmasıyla başlar. Bu şakalı konuşmaya hiç utanmadan tiyatro formu olan monolog etiketini yapıştırmışlardır. Sonrasında da televizyon ve Hollywood dünyasından ünlü konuklarla bol şakalı bir sohbet gelişir. Ünlüler son yaptıkları işlerinin reklamını yaparken, toplum da onları rollerinin haricinde gerçek kişilikleriyle izlediklerini düşünür, fakat aslında bu da sadece gösterinin bir parçasıdır. Ayrıca programın çekiminin yapıldığı televizyon stüdyolarında seyirci mevcuttur ve program ekibi alkışlamaları ve gülmeleri için işaret vererek sahte bir eğlence yaratırlar. Bütün bu bayağılıklara rağmen, ABD halkı onyıllar boyunca işten eve dönüp gece geç saate kadar huzursuzluklarına çare bulamadığında, televizyonu açıp Johnny Carson şakalarıyla bezeli bir talk-show ile uykuya daldı. Sonrasında benzerleri ve genç versiyonları türedi Carson’ın ve entelektüel olarak giderek daha da içi boşlaşan programlar ve boş kafalı stand-up’çılar doldurdu kanalları. İçlerinden Harvard’a gidecek kadar birikimi olan ve insan olarak da en ahlaklı olanı Conan O’Brian bile bu içi boş programların yönünü değiştiremedi. Toplum onu kabul ettikten ve dünya çapında ün sahibi olduktan sonra “Serious Jibber-Jabber” başlığıyla günlük soytarılıkların dışında ciddi içeriklerden oluşan bir seri yapmaya çalıştıysa da tutmasını sağlayamadı çünkü ne ABD kültüründe elle tutulur ciddi bir konu kalmıştı konuşulacak, ne de topluma gerçekten katkıda bulunan kişiler. Örneğin ünlü belgeselci Ken Burns ile yaptığı Serious Jibber-Jabber bölümü ABD tarihine ve kaynaklara dair birçok konuya değinmesine rağmen çok izlenmedi, çünkü O’Brien’ın gece yarısı talk-show’unda konuğu olan bir kadın şarkıcının göğüslerine gözlerini dikerek yapacağı “komiklik”, kendi tarihlerinden çok daha ilginç geliyordu ABD halkına. ABD 2010’lu yıllarda, 2.Dünya savaşı sonrası süratle gelişen “toplumu koyunlaştırma” stratejisinde son noktaya ulaşmıştı.



Stand-up Komedi’nin Irkçı Tarihi


Stand-up tarihi ise 150 yıl öncesine dayanır. Kısa ABD tarihinin uzun süreli gelişen geleneklerinden biridir. 1840’larda başlayan stand-up, ırkçı Minstrel gösterilerinin bir parçası idi. Bu gösterilerde beyazlar makyajla siyahi gibi tenlerini koyultup, siyahiler ile alay eden bir içerik sunarlardı. Son yıllarda daha sık konuşulan gerçeklerden biri de o dönemde Mark Twain gibi bugün ABD edebiyat klasiği diye bilinen bir yazarın da çeşitli gösterilerde bu tür ırkçı stand-up içeriklerini yapmış olduğudur. Yukarıda bahsettiğimiz sevimli (!) komedilerle dolu televizyon ve Hollywood dünyası, son 50 yılda ABD’de ırkçılığın geçmişte kalan bir sorun olduğu intibasını uyandırmaya çalışıyor olsa da, ırkçılık 2021’de bile halen ABD’nin en büyük sorunlarından biridir. Bu çirkin kökeni dolayısıyla 150 yıldır stand-up gelişiminde değişmeyen, ve komedyenler tarafından en sık tekrar edilen bir bakış açısı, stand-up dünyasının ağız birliğiyle kabul ettiği bir düsturdur. Bu düstura göre bütün stand-up’çılar üzerine şaka yapılmayacak bir konu olmadığını savunurlar. Bu düstur sebebiyle, monolog deme cüretinde bulundukları bu konuşma gösterisinde, stand-up’çıların büyük çoğunluğu toplum içerisinde kesinlikle kabul görmeyecek çirkinlikte bir dil kullanır. O kadar ki Jerry Seinfeld gibi günlük sosyal meseleler üzerine stand-up içerikleri yazıp, gösterilerde icra edip, tarihin en başarılı sit-com’unu yaratan ve en başarılı stand-up’çı kabul edilen bir mizahçının bile, dilinin “temiz” olması stand-up dünyasının şaşkınlıkla karşıladığı bir özelliği olmuştur. Bir diğer büyük isim olarak anılan siyahi yıldız Eddie Murphy’nin stand-up gösterileri ise adeta minstrel döneminde alaya alınan siyahi kültürün kendiyle alay etmesini temsil ederken, artık bugün kanıksanmış olan çok çirkin lisanın 1980’lerdeki başlangıcı sayılabilir. Eddie Murphy’nin stand-up’ındaki küfür kullanımı o kadar yoğundur ki küfürleri çıkarttığınızda gösterinin süresi yarıya düşebilir. Günümüzde o çirkinliklere dalmaktan imtina etmeyen Dave Chappell, Chris Rock, Louis CK gibi stand-up’çılar çok büyük duayen kabul edilirler. Öte yandan geçmişte kariyerine stand-up ile başlayan ve yine Seinfeld gibi “temiz” gösteriler sunan Woody Allen ise yazar ve sinemacı olarak çok kabul görüp ABD sinema tarihinin en enteresan yaratıcı ve icracı isimlerinden biri olarak stand-up dünyasından çok uzaklaşmıştır.



Viola Spolin ve Doğaçlama


Bu sorunlu kökenden gelen gelenek dışında, dahiyane bir tiyatro eğitim metodu olarak başlayıp gelişen, fakat daha sonra aynı komik olma kaygısı sebebiyle içi boşaltılmış olan doğaçlama geleneğinin annesi Viola Spolin’in, çocuk oyunlarına dayanan doğaçlama metodu halen sürdürülmektedir. (Spolin’in Türkiye’deki gelişimini yönlendiren tiyatro sanatçısı da Bach Café’nin kurucularından Ege Maltepe’dir). Spolin’in tiyatro doğaçlaması yöntemi, dünyanın birçok ülkesinde gerçek sanatsal içeriklerle ilgilenen tiyatrocular için harika bir hazine olmaya devam etmektedir (içini boşaltmaya çalışmış olan komedi endüstrisi dışında). Viola Spolin’in oğlu Paul Sills’ın Chicago’da kurduğu “Second City” isimli doğaçlama gösteri grubu giderek sadece komiklik yapmaya doğru yönlenince Paul Sills kendi kurduğu topluluğu bırakmış, ve bu topluluk üyelerinden bazıları daha sonra Saturday Night Live (SNL) adıyla son 40 yılda ABD televizyonunun en tanınmış komedi programını sunan şirketi kurmuştur. Böylece ABD tarihinde sahne sanatları adına geliştirilmiş en dahiyane içeriklerden birine daha içi boşaltılarak tecavüz edilmiştir.



Türkiye’de Stand-up İşgali


Bugün Türkiye’de geleneksel mizahın bir kenara bırakıldığı aşikâr; varsa yoksa stand-up. Aşık atışması yerine konulan rap şarkıları gibi, stand-up da geleneksel mizah formlarımızı yok etti; üstelik ırkçılık ile çirkinliği normalleştirmeye dayalı bir gelenekten gelmesine rağmen. Tabii Wannabe (Bkz: Wannabe Kültürü) toplum, artık bir içeriğin sadece “büyük” şirketlerin reklamlarında yer almasını kâfi bulduğundan, içerikteki çirkinliklerin tarihini incelmeden “Cool” diye etiketleyerek kabul etmekten imtina etmiyor. (Bkz: Müzik ve Beyin Yıkama) Bizde de Cem Özer ile başlayan talk-show komikliği, peşi sıra bir stand-up endüstrisinin başlamasına sebep oldu. Benden bir yaş küçük olan ve akranlarımın çoğu ve benim gibi, yukarıda anlattığım ABD mizahıyla zehirlenerek büyüyen kuşaktan Cem Yılmaz, Türkiye’de stand-up gösterilerinde tek isim oldu uzun süre. ABD’li ırkçı kökenli gösteri biçimini icra eden diğer meslekdaşları gibi o da çirkin dili ve her konuda şaka yapılabileceği düsturunu yavaş yavaş yaydı Türkiye’ye. Önceleri bu konuda aldığı tepkiler giderek o kadar azaldı ki, artık çirkinliği normlaştırmayı eleştiren tek tük ses de aykırı kişiler olarak görülmeye başlandı. 70’lerde geçen çocukluğumda biri Türkiye’de AMK isimli bir gazetenin basılacağını söyleseydi inanmam mümkün olmazdı. Kültürlerin argolarının zenginliğinin, lisanı da zenginleştirdiği fikrinin tartışmaya açılması, ve tartışmanın şöhret’i alkışlama faktörünün bulunmadığı, söylediklerine kendi yarattıkları histerik dünyadan alınan sahte onayın olmadığı tarafsız bir ortamda gerçekleşmesi durumunda, Cem Yılmaz gibi şöhretlerin bile bu çirkinliği ve sebep olduğu çirkin sonuçları savunması mümkün olmaz.



Meddah Gösterisi


Stand-up komedinin tam tersi bir karakterde olan meddah gösterisi kültürümüzün ABD kültürünün tamamından eskiye dayanan, 15’inci yüzyıldan beri var olan bir zenginliğidir. Meddahlık stand-up gibi 150 yıl önce kölelerle alay etmek için başlayıp, “biraz önce” diyebileceğimiz kadar yakın bir tarih olan 2’inci dünya savaşı sonrasında ABD’li şirketlerin toplumu koyun sürülerine dönüştürerek durmadan alışveriş yapan beyinsiz tüketiciler yaratma stratejisinin aracı olmuş bir sahte sanat değildir. Stand-up ayakta yapılırken, meddahlar otururlar. Stand-up kölelik, ırkçılık kökeninden gelip, stratejik bir uyuşturucu olarak kullanılırken meddahlık, günlük yaşamdaki olaylar, masallar, destanlar, öyküler ve efsaneler ile toplumun hayal gücünü besleyen ve halk hikâyelerini, gerçek olayları, duyumlarını tekrar kurgulayarak aktaran, ihtiyaçtan doğmuş, teatral bir halk geleneğidir. Stand-up başlangıç noktasında kalıp, kulüplerde alışveriş merkezlerinde hâttâ sokak köşelerinde bile toplumu güldürme ihtiyacı hisseden ve toplumun gülme ihtiyacını karşılayan kişilerin yaptığı mütevazı boyutlarında ve New York’un ve ABD’nin içten bir gösterisi mahiyetini kaybetmemiş olsaydı belki ırkçı ve saldırgan geçmişini unutturabilirdi fakat açgözlü yapımcıların ve kültür stratejistlerinin işe yarayacağını görüp sapkınlık boyutunda bütçeler yatırarak tüm dünya kültürlerini tehdit eden, eroin, kokain gibi bir uyuşturucuya dönüştü. Hatta Cem Yılmaz gösterilerinden bazılarının başında gösteri sırasında izleyicilerin vücutlarında hissedeceklerini tek tek sıralar ve gösteri sonunda hiçbir şey hissetmeyeceklerini, ertesi gün hiçbir şey hatırlamayacaklarını söyler. O sırada eroini tüketmeye gelmiş izleyici ise çoktan uyuşturucudan etkilenmeye başlamış ve hiç komik olmayan bu sözlere histerik bir şekilde gülmeye başlamıştır bile. Yılmaz gibi işinde ustalaşmış endüstriyel bir ürün olan sanatçılar, o endüstrinin yan sanayisi olan basının veya endüstri dışından benim gibi yazarların bu tür eleştirilerini de “şakadan anlamıyor” yaftası yapıştırarak ucuz bir endüstriyel manevrayla atlatırlar çünkü zaten çoktan milyonların eroini olmuşlardır ve milyonların onsuz kalmamak için kıymetli olan her çeşit kültürel zenginliklerini kaybetmeyi göze alacaklarını bilirler. Kullandığım lisanın edepli ve toplumu ciddiye alan ahlakta olmasına karşılık komedyenin direkt ve dürüst olma kisvesiyle kullandığı dilin çirkin bir alaycılıkta olması bile savunduğum kültürel zenginliğin komedyen tarafından yok edilmesini önleyemez çünkü çirkin dil ve uyuşturucu komiklik ABD kültürünün konuyla hiç alakası olmamasına rağmen dahil ettiği seksiliğe sahiptir. Yani aslında konunun seksilikle alakası yoktur ama bu da tüketim toplumu yaratmanın esaslarından biridir.



İngiliz Alaycılığı


Mizahını, dilin ve kültürün inceliklerini, ve güzel niyetlere dayanmasına rağmen oluşan saçmalıkları işleyerek kuran zeki mizahçıların ana amacı, gerçek sanat formlarının büyük çoğunluğunda olduğu gibi, toplumu düşünmeye ve felsefeye yönlendirmektir. Başta Cem Yılmaz olmak üzere birçok ABD stand-up yöntemiyle gösteri yapan komedyen, kültürümüzdeki geleneksel mizahın “güldürürken düşündüren” yapısının dile getirilmesiyle yıllardır büyük bir nefretle alay ediyor. Bu alayla yok etme yöntemi, varlıklı bir ailenin çocuğu olmayan ve çok sorunlu bir çocukluk geçiren çoğu Anglo-Sakson kişinin yetişkinlikteki tek silahı olmuştur. İngiliz hükümetinin toplantılarının yapıldığı House of Commons (Anlamı: Sıradan insanların evi, soyluların değil) yayınlarını seyredenler, görüşmelerde bu silahın durmaksızın kullanıldığını bilirler. Başbakan ve muhalefet birbirlerine nadiren direkt sert sözlerle karşılık verir, genellikle küfürden bile sert mahiyette alaycılıktır en güçlü silah. Anglo-Sakson kültür bu silahın gücünü çok iyi bildiği için her çeşit ciddi ve sağduyulu girişimi saniyeler sürecek alaycı bir cümleyle yaralayabileceklerini, ısrar ederlerse de yok edebileceklerini bilirler.



Noam Chomsky Sıkıcı mı?


Bu komedi kisvesiyle satılan ama araç olarak kullanılan ürünün en etkili bir diğer silahı da sıkıcılık baskısıdır. Ciddiyet içeren tüm konular ve konuşmalar hakkında şaka yapılmalıdır ki her sorun çabuk ve kolay atlatılabilsin. ABD kültürünün reklamlarının en önemli alt metni, satılan ürünün toplumu sonuçlara çabuk ve kolay (Quick & Easy) bir şekilde götüreceğini vurgulamasıdır. Gerçekte, hayatın her alanındaki her işin veya her sorunun çabuk ve kolay bir şekilde hallolması mümkün olmadığından, çabuk ve kolay hallolmayan işler için neşeli bir alternatif yaratmak amacıyla ABD usulü komedi esastır. Craig Ferguson isimli İskoç asıllı bir komedyen yıllarca süren talk-show’unda birgün ciddi bir mesele hakkında konuşmak istedi. Toplum bilimi hakkında “uzun ve sıkıcı” konuşmalar dinlediğim internette konuyla alakalı olarak karşıma çıktı bu Ferguson videosu. Ferguson gösterisinin bir yerinde seyirciye ve televizyon başındakilere seslenir bir şekilde tarih boyunca hiçbir dönemde gençliğin son 70 yılda yüceltildiği kadar yüceltilmediğini, tecrübe ve bilgeliğin hep daha kıymetli bulunduğunu anlatıyor. Sözlerini 20’inci yüzyıl ortalarında New York-Manhattan’da, Madison Avenue’daki bir takım reklamcıların bu değişimi gerçekleştirdiğini çünkü tecrübesiz ve bilgisiz gençlere, tecrübeli ve bilgili yaşlılardan daha kolay ürün satıldığını farkettiklerini söylüyor. Geçmişinde alkol sorunu yaşamış bir televizyon komedyeninin, sahip olduğu gücü gerçekleri anlatmak için kullanmaya çalıştığı bu girişiminde seyirciler histerik bir şekilde güldüler söylediklerine. Ferguson “Neye güldüğünüzü anlamıyorum, bu ciddi bir mesele” dedikçe daha da çok güldü izleyici. 2019’da Brooklyn’in çağdaş müzik programları sunan “hip” mekanı National Sawdust isimli konser salonunda, New York Üniversitesi’nin tanınmış sinirbilimcisi (neuro-scientist) Joseph Ledoux, psikanalist, kemancı ve besteci Cornelius Duffalo ve müziği tedavi için kullanma yöntemleri geliştiren muhteşem bir virtüöz kemancı ve besteci olan yakın dostum Ittai Shapira ile “Müzik, Sessizlik ve Hafıza” üzerine konuşmalar yaptığımız bir konser verdik. Konunun bana düşen kısmı hafıza ve hatıra idi. Kendi kültürüme ait bir melodi üzerine yazdığım çeşitlemelerden yola çıkarak İstanbul hatıralarımı anlatmadan, İstanbul’un ve Türkiye’nin yerini hatırlattığım kesitte New York’u yeni terketmiş olmanı verdiği özgürlükle genelde kullandığımdan daha sert bir dille ABD kültüründeki coğrafi bilginin zayıflığına gönderme yapan şakalar yaptım ve yıllardır hiç olmadığı şekilde büyük kahkahalarla karşılık verdi izleyici. Bu durumu daha sonra incelediğimde iki sebebi olduğu sonucuna vardım; birincisi benim kullandığım iletişimin sertliği ve benden önce konuşanların konuştukları konuların çok derin olması ve dolayısıyla izleyicileri beyinlerinin içinde keşfetmedikleri noktalara götürmüş olması. Ben de aynı derinlikte meselelerden bahsederken yaptığım iki coğrafya şakası izleyiciye “sıkıcı” diye dayatılmış konulardan uzaklaşıp rahatlama hissi verince kahkahalar çoştu çalmaya başlamadan önce. Ben de aklın çalışıp öğrenmesiyle rahatlayamayan beyinlerin gülme ihtiyacını tatmin etmiş oldum Ferguson gibi ama onun durumu benden daha trajikti. O hayatı boyunca şakalar yapan biri olarak bir kereliğine ciddi konuşup ciddiye alınmazken ben komedyen olmamama rağmen çok da komik olmayan iki saldırgan lafla çok büyük kahkaha almıştım. Aynı sıkıcılık-komedi ilişkisinin en güzel örneği de 20’inci yüzyılın kıymetli düşünürlerinden dilbilimci Noam Chomsky’nin konuşmalarıdır. Chomsky’nin düşünce açılımlarının ciddiyeti konuşma tavrının sade ve ciddi tavrıyla birleşince bu konuda bu uzun yazıyı yazan benim bile konudan kopmama sebep olabiliyor. Ama burada cevaplanması gereken en önemli konu Chomsky’nin konuştukları mı sıkıcı yoksa ben mi hayatım boyunca uğradığım komedi-tecavüzüyle aptallaştım mı? Chomsky’nin konuştuğu konuların çok ama çok önemli, ciddi ve değerli konular olduğundan kimsenin şüphesi olmasın, aptallaştırılmışlığından henüz tam mânâsıyla kurtulamayan benim.



Tecavüzün Görünmeyeni



Dünyaya bu sinsi tecavüzü yayan ABD kültürü son yıllarda taciz ve tecavüz olaylarıyla çalkalanıyor. Birçok şöhret, kadınlara ya da eşcinsellere tacizleri ve tecavüzleri yüzünden gündemi kaplıyor. Komedyen Bill Cosby’nin taciz ve ilaç yoluyla tecavüz davalarının rakamları inanılmaz boyutlara ulaştı. Cinsel tecavüz insanlığın en acımasız suçlarından biri ezelden beri ve ülkemizde de birçok acıklı olay yaşanıyor bu konuda. Öte yandan, Hristiyanlık aleminin tarihi de kilise görevlilerinin tecavüzleriyle dolu (özellikle de erkek çocuklara) ve bu vahşet halen devam etmekte. Sadece 2019 yazında, Alman kiliselerinde 7000’den fazla rahibin çocuklara tecavüz ettiği vakalar polis tarafından yakalandı. Bu vahşeti gördüğümüz, tespit edebildiğimiz noktada, hukukun, emniyet güçlerinin ve yargının yardımıyla müdahale ediyoruz cinsel tecavüzlere. Toplumun hiçbir zaman kabullenmemesi, normlaştırmaması gereken bir vahşet çünkü tecavüz. Ama ya görüp tespit edemeyeceğimiz bir tecavüz varsa, biz çok büyük bir neşeyle gülerken gerçekleşiyorsa bu tecavüz ve gelenek görenek, kültür falan bırakmamacasına ama hiç farkettirmeden zihnimize yapılıyorsa, ve biz gülüp rahatladığımızı düşünerek hayatımıza devam edip, tecavüzcülerimizi baştacı ediyorsak ? Hayalim tüm insanlığın zihinsel tecavüze uğramadan içtenlikle kahkahalar atabildiği bir dünya.