Beynimizi Öldürenler

Milliyet Gazetesi, 2020/08/19





Emir Gamsız

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




Milan Kundera’nın “Yavaşlık” başlıklı, çok popüler olmuş bir kitabı vardır. 90’larda okuduğumda benim için çok heyecan verici bir analizle başladığını hatırlıyorum. Sokak ortasında işlenen suça gıkları çıkmayan, tedbiri elden bırakmayan insanların direksiyona geçince korkusuzlaştığını söylüyor Kundera ve korkuyu nasıl unutabildiklerini sorguluyor. Cevabı ilginç; bir araç yardımıyla hız yapan kişinin, kendini yalnızca o ana verdiğini; geçmişten ve gelecekten koptuğunu; bu durumda kaygılarının umurunda bile olmadığını söylüyor. Kaygılar gelecektir ve kaygılarını unuttarak gelecekten kurtulmuş bir insan için korkacak bir şey yoktur.


Hız ve yavaşlık çoğu zaman kolaylık ve zorlukla da eşleştirilir; ünlü bir ABD’li ödeme yapma ve kabul etme aracı şirketinin “Çabuk ve kolay” sloganı eşimle New York’u terketmeye karar verdiğimiz dönemde en çok alay ettiğimiz slogandı; çünkü bu slogan son yüz yıldaki ABD kültürünü özetliyor. Tabii bu sadece oradaki yaşam biçimi olarak kalmış olsaydı ilginç bile bulunabilirdi fakat bu çabuk ve kolay kültürü, ABD tarafından sistematik ve stratejik bir şekilde dünyanın diğer kültürlerine bir virüs gibi bulaştırılması sebebiyle sempatiyle bakılamayacak bir silaha dönüşmüş durumda. Sanat ve zanaat alanları da bu silahın hedefleri haline geldi. Özellikle son 50 yılda ABD’li şirketler her çeşit alışverişi çabuk ve kolay diye ağızlara bal çalarak coşturmak istediğinden, hayattaki endüstrileşmemesi gereken bazı alanları da endüstriye çevirdi. Sanat ve müzik de bu endüstrileşmeden nasibini aldı.


Ünlü Alman besteci Johannes Brahms’ın birinci senfonisini bitirmesi 21 yıl sürmüş; düşünsenize günümüzde bir sanatçının bir eser için Brahms’ın dörtte biri kadar bile vakit harcaması mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde Spotify’ın CEO’su Daniel Ek “sanatçıların” çok daha süratli ve daha fazla içerik yaratmasını istediğini söyledi ve çok büyük tepki aldı. Ama o tepkiler Spotify’ı yolundan geri döndürecek mi sorusunun cevabı sanıyorum çok bariz. Gelin biz de bir takım sorular soralım:


Bu tür şirketlerin para kazanmak dışında herhangi bir sanatsal veya felsefi bir amaçları var mı?


Toplum olarak bir sanatçıya yılda aşağı yukarı 0.0002 lira vermeyi makul bulmanın ahlaksızlığını toplum olarak ne zaman sorgulamaya başlayacağız? (Bu rakam ünlü bir streaming şirketinin yıllık kira ücretini, yaklaşık olarak yayınladıkları sanatçı adedine bölerek elde edildi: 240/1.200.000)


Bir sanatçının eserini bir yıl boyunca dinlemek için 1 kuruşun yüzde 2’si makul bir karşılık olabilir mi?


Mozart kadar büyük dahi olmayan ama yine de imkan olsa 21 yıl uğraşıp topluma Brahms kadar muhteşem eserler sunabilecek sanatçıların, çabuk ve kolay üretilmesi ve tüketilmesi amacıyla yarattığı “sanat” denilen vasatlıklarla beyinlerimizi öldürmeye daha ne kadar devam edebileceğiz?


Çabuk ve kolay tatmin olabilmek adına, kendi hayatlarımızdan yavaşlığın mutluluğunu, sanatçıların hayatlarından sanat yaparak hayatlarını kazanma mutluluğunu, torunlarımızdan kifayetli içeriklerle dolu sanat eserlerini, ve bu çağdan geleceğe hediye edeceğimiz dahi bestecileri ve müziklerini yok eden şirketleri onaylamayı ne zaman bırakabileceğiz?


Ömrüm yeterse 15 yıl sürecek yeni projeme başlamadan önce bu soruları sordum ama siz siz olun vakit verip düşünmeden, dostlarla, ailenizle, ve en önemlisi çocuklarla tartışmadan cevaplamayın bu soruları. Yavaşça.