Dijital Eserler - OKU


Oyun Sanatı - 2 “Neden oynarız?”

2021/06/12





Ege Maltepe

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




Maltepe'nin Bach Café Yayınları'ndan çıkacak olan Oyun Sanatı kitabından alıntılar içeren makale serisidir.



NEDEN OYNARIZ?


Bu sorunun yanıtı için hepimize tanıdık olan bir geçmişe, bebekliğe gideceğiz. Oyunsu davranış bir bebeğe “Ce ee!” diyerek onu güldürdüğümüz andan itibaren vardır. Çünkü bebeği gerçekten şaşırtırsak, o bunun oyun olduğunu anlamayacak ve ağlayacaktır. Fakat biz “Ce ee!” derken takındığımız ifade, tavır, yani iletişim biçimimizle, bebeğe bunun bir oyun olduğu mesajını verdiğimiz için bebek ağlamaz, aksine, oyuna katılır ve güler. İşte böylece oyun sanatı bir insan doğar doğmaz hayatına girmiştir!.


Bebek biraz büyüyüp emeklemeye ve yürümeye başladığında etrafında tehlike arz edecek madde ve durumları da ona yine oyunla anlatırız. Fırına elimizi koyar ve yüzümüze acılı bir ifade takınarak elimizi aniden çekeriz, “Hiii! Sıcak!! Cıss!”. Bebek, oyunculuğumuzdan etkilenip fırına el sürmemesi gerektiğini anlayacaktır. İnsanoğlunun tarih boyunca yaptığı bu kültürel sınırları aşan oyunculuk çalışması sayısız bebeği kazalardan korumuş olmasıyla bütün ödülleri hak etmektedir. Fakat ne mutlu ki, hepimiz en büyük ödülün bebeği ile iletişim kurabilmiş ve onu olası bir tehlikeye karşı koruyabilmiş olmak olduğunun farkındayızdır. Dolayısıyla kimse kendine ödül verilmesini beklemez.


Şimdi bu anlattıklarımın bizim sahnede yaptığımız oyunculukla nasıl aynı noktada buluştuğuna gelelim. Bebek büyüyüp konuşmaya ve uzun cümleleri takip etmeye başladığında, hikâye anlatmanın gücünü kullanırız. Ona hayatın zorluklarını, gizem ve güzelliklerini masallarla anlatırız. Seyircimiz, bir filmi tekrar tekrar izlemek istercesine aynı masalı defalarca anlatmamızı ister bizden. O, masalı dinlerken gözünde canlandırmış ve adeta kendini anlamıştır. Masaldaki çocuk da tıpkı onun gibi korkmuş, tıpkı onun gibi şaşırmış, tıpkı onun gibi zorluklara göğüs germiştir. Biz ise, o masal sayesinde binbir nasihatle veremeyeceğiniz bir mesajı çocuğumuza vermiş, yani seyircimize ulaşmış olmanın mutluluğunu hissederiz. Çocuğumuzla kurduğumuz bağ, o defalarca anlattığımız masal sayesinde güçlenmiştir.


Masal ve efsaneleri anlatma ve canlandırma yoluyla önce aile, sonra toplum oluruz. Sosyal bir varlık olan insanoğlu hayatı beraber yaşar, zorluklara beraber göğüs gerip gizemleri beraber çözmeye çalışır. Böylesi daha kolay ve aynı zamanda daha keyiflidir. İnsanın bu dünyadaki tüm acılara katlanmasına sebep olan şey, öldükten sonra ne olacağının bilinmezliğinden korkması kadar, yaşamak eyleminden keyif almasıdır. Bu keyif, insanın duyularına, ruhuna ve zihnine hitap eden aktivitelerle gerçekleşir. Biz lezzetli yemekler ya da cinsel aktiviteler kadar, ilk “Ce ee!”den bu yana oyun oynamanın, ilk masaldan bu yana da hayaller kurmanın keyif verdiğini biliriz.


Öyleyse biz, iletişim kurmak, varlığımızı anlamlandırmak ve beraberce yaşamdan keyif almak için oyun oynar, hikâye anlatır ve tiyatro yaparız. Bu aktiviteler insanoğlu var olup topluluk halinde yaşamaya başladığından beri var olmuş ve olacaktır. Tiyatro ve oyunculuk bugünün gelişmeleriyle ne kadar yenilenirse yenilensin, malzememiz ve derdimiz insan olduğu için ışıklar sönüp perde açılmadan seyirci, “Ce ee!”yi bekleyen bir bebek gibi heyecanlanır.


Şimdi, son cümlede bahsi geçen “yeni” bugüne, oradan da geçmiş ve olası geleceğe bir bakalım.


... Devamı bir sonraki makalede ...