Netfliks ve Bizim Aile

Gazete Kültür, 2021/08/10





Ege Maltepe

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




İçeriklerini yerel kültürle bağdaştırarak Türk seyircisine ulaşmak için yırtınan Netflix, “Aynen aynen!” akımını da kullanarak yabancı dizi içeriklerini Bizim Aile, Süt Kardeşler, Hababam Sınıfı gibi Türk aile filmleriyle “Benzer İşler” kategorisine sokan bir reklam paylaşımı yapmış. Ne mutlu ki bu defa duvara toslamış ve çok fazla olumsuz tepki görmüş. Modern Family aile dizisinin Bizim Aile filmiyle kıyaslandığı paylaşımdan sonra Netflix’i bırakmayı düşündüğünü yazanlar bile olmuş yorumlara. Bildiğiniz “Hoşt!” demiş Türk Netflix takipçileri.



Global Eğlence Ordusuna Karşılık Değerlerimiz


Söz konusu karşılaştırmada yer alan bu Türk filmleri toplumun bilinçaltına sevgi, dostluk, affedicilik, doğru bildiğinden şaşmamak, dürüstlük, dayanışma gibi değerleri yerleştirirdi. Bu filmlerdeki oyuncuların çoğu, sadece işlerini iyi yapan birer işçi değil, hemen hepsi bu işin toplum için nerede durduğunun farkında olan sanatçılardı. Adile Naşit’in evini kameralara gezdirdiğini, Münir Özkul’un yaz tatilinde hangi kumsalı tercih ettiğini anlattığını hatırlıyor musunuz? Ben hatırlamıyorum. Hayatı boyunca gelen reklam tekliflerini reddeden Tarık Akan’ın filmlerini global bir eğlence sektörü ordusunun yarattığı Modern Family vebenzerleriyle ile karşılaştırmak, haliyle, Türk seyircisine küfür gibi gelmiş.


Kovid 19’un bizi ekranlara hapsetmesinin de etkisiyle kültür mühendislerinin iyice oyuncağı olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Bu durum, okulların kapalı olmasıyla odalarına hapsolan lise çağındaki gençleri çok fazla etkiledi. Dizilerin ve video oyunlarının dünyasında kaçış bulan bulan bu jenerasyonun bilinçaltı, bu ürünlerin verdiği mesajlarla dolu şimdi. Bunlara birer ürün diyorum çünkü bu diziler tüketilmesi için yaratılan birer endüstri çıktısı. Bizim Aile filmini tüketip bir kenara attığımız bir ürün olarak görebilir miyiz? Her bölümü daha çok merak uyandırsın diye kurgulanan (Cliffhanger deniyor İngilizcede, sizi bir uçurumun kenarındaymış gibi bir hisle bırakarak biten dizi bölümleri), departmanlarca çalışanın inşa ettiği diyaloglarla, kategorize edilmiş seyirci gruplarına hitap edecek anların içine güzelce yerleştirildiği bu dizileri, sanatı bir yaşam biçimi olarak yaşamış ustaların filmleriyle kıyaslamak, bir makine tarafından her biri aynı boyutta dilimlenmiş paketli ekmeği annemizin yaptığı bazlamayla kıyaslamak gibi bir şey olsa gerek.


Her endüstriyel üründe olduğu gibi dizileri de kararınca tüketmek sakıncalı olmayabilir. Fakat bağımlılık yapması için tasarlanan bir sosyal medya bombardımanıyla da (Bkz. Bağımlılık.) desteklenen topyekün izleme hali (Binge watching deniyor İngilizcede, bir oturuşta bir ya da birkaç sezonluk diziyi izlemek) bir jenerasyon için varoluşsal bir probleme dönüşmüş durumda. Yaşamak için dizi izlemek, dizi izlemek için yaşamak… Telefon ve tabletlerle, artık yatağımızı paylaştığımız bu dizileri rüyalarında görür oldu insanlar. 20.yüzyılı yaratan kötü kalpli kurnaz Edward Bernays’in (Bkz. Kültür Çökerten Bernays.) propaganda taktiklerini kullanan Nazilerin toplantılarını gecenin bir yarısı yapmalarının bir sebebi de katılanların biliçaltına mesajlarını işlemekti. İnsan beyninin en savunmasız zamanı, uykuyla uyanıklık arasındaki bu kıymetli zamanı dizilere verdik gitti!


Bu içerikleri üretenler ise Adile Naşit, Münir Özkul gibi buradan kazandıkları parayla tiyatro kurmak için çırpınan sanatçılar değil artık. Turşuya limon suyu mu sirke mi konur naif kavgasının yerini bir seri katilin hayat mücadelesinin alması gibi bugünün dizi oyuncularının da içinde olduğumuz plastik dünyaya ait dertleri var. Bizler, o nesille kendi işlerimizi kıyaslamadan önce o önünden ayrılamadığımız aynalara biraz daha derin bakmalıyız.