Amerika ve Yemek

Hızlı ve Kolay!

Gazete Kültür, 2021/05/07





Ege Maltepe

Yazar hakkında bilgi için tıklayın.




2019


Bir New Yorklu olarak geçen yıllardan sonra İstanbul’a dönmüş, bu uykusuz şehre Emir’in bir konseri için geri gitmiştik. İlk kez kendi evimizde değil, sevgili dostumuz Marcia’nın evinde misafir kalıyorduk. Sabah erkenden uyanmış, hep beraber Marcia’nın şehir manzaralı penceresinin önündeki masasında keyifle kahvaltımızı edecektik. Marcia ile ben mutfakta kahvaltı hazırlıyorduk. Emir için İrlanda çayı (Türk çayı lezzetine en yakını), Marcia ve benim için ise kahve. Marcia hazır kahve yapmayı önerince ben filtre kahve için ısrar ettim. “Çok farkı yok.” Dedi Marcia. Haklıydı, tadında çok fark yok, vücuda giren kafein miktarında da. Sadece, kahve değil. Kahve tadı veren kimyasal bir ürün. Diğeri ise, evet çekirdekleri öğütmek ve sonra filtrenin içine koyup üzerine sıcak su gezdirerek damıtmak gerekse de, diğeri, kahve! The Kahve! Benim için bu gerçeğin varlığı o kadar ortadaydı ki Marcia’ya ısrar ettim ve üşenmeden çekirdekleri öğütüp taze kahvemizi yaptık.



2017


İki yıl öncesine sarıyoruz filmi. Arkadaşımız Bonnie “Colorado’daki çocukluğum boyunca hiç taze sebze görmedim ben. Benim için sebze konserveden çıkan bir şeydi. Dondurulmuş sebze ise lüks bir şey gibiydi.” Dediğinde bir an donakalıyorum. İçimde şaşkınlık, acıma, kızgınlık hisleri beliriyor. Amerika Birleşik Devletleri devasa bir yüzölçümüne sahip bir ülke. Taze sebze yetiştirilememesi gibi bir durum söz konusu bile olamaz, bu pek tabii bir sosyo-ekonomik politikanın sonucu diye düşünüyorum. Uzun süredir yaşadığım bu ülkenin gerçeklerini içselleştirerek anladığım bir dönemdeyim. Neredeyse gözlerim doluyor Bonnie’nin çocukluğu ile kendi çocukluğumu karşılaştırarak gözümün önüne getirdiğimde. Tabii ki o an orada böyle şeyler söylemiyorum, belki yüzümden okunuyor, ama zaten durumun trajikliğinin onlar da farkındalar ki eşi tavada kabak soteliyor. Halka halinde doğradığı kabakların üstüne karabiber öğütürken çok özel bir dokunuş yapan bir şef edasında.



2014


Birkaç yıl daha evveline gidiyoruz. Yukarı Batı Bölgesi’ndeki evimizdeyim. Bir stüdyo daire. Minicik bir mutfak köşesi var, bu köşede ben ev yemekleri yapıyorum hatta arada yemeğe misafirlerimiz bile geliyor. Köfte ve kısır en popüler spesyaller, misafirler giderken ertesi gün için kapta köfte bile veriyorum yanlarına. Ağızları kulaklarına varıyor hepsinin. New York’un bitmek bilmeyen kışlarından biri. 100 senelik binanın demir kaloriferi fıslaya tıslaya çalışıyor. Masamda oturmuş bir şeyler yazıyorum. Kapı çalıyor. Karşı komşumuz Cris, elinde bir tas çorba. Türkiye’de tencere yemeği dediğimiz sulu yemeklere çorba diyorlar. İçinde yok yok. Cris böyle doğaçlama vejetaryen yemekleriyle arada damak tadımı şenlendiriyor. Nohut, patates, hindistan cevizi sütü, kişniş… ne bulduysa koymuş… Yaratıcı çorbayı yiyorum afiyetle. Emir her zamanki gibi pek yanaşmıyor bu deneysel tarife. Aynı günün gecesi, Cris kapımızı çalıyor. Koka kola var mı diye soruyor. Kocası, Cary’nin midesi bozulmuş kola iyi gelebilir diyor. Yaratıcı çorbadan mıdır acaba diye düşünüyorum ama bir şey söylemiyorum. Yok bizde, içmiyoruz kola filan. Diğer komşuda da yokmuş. “Burası ne biçim Amerika!” Diyor, kahkahalarla gülüyoruz. Ertesi sabah Cary ile kapı önünde şakalaşıyoruz “Dolabınızda kola bulundurmuyor musunuz? Bu gidişle yeşil kart filan alamayacaksınız.”. 10 yıldan fazla komşumuz olan Cris ve Cary kendilerine has yaşam tarzlarıyla Amerikan kültürüyle bizim aramızda bir tampon bölge oluyorlar.



2007


Mahalledeki büyük marketteyiz. Dışarıdan eski püskü görünen, içeride de pek farklı olmayan Gristedes marketi. Bu eski görüntüsü dolayısıyla ilk yılımızda oranın ucuz bir market olacağını düşünüyor hep oradan alışveriş yapıyoruz, sonra anlıyoruz ki en kazık market burasıymış. İlerleyen yıllarda neredeyse hiç uğramayacağız Gristedes’e. Markette yok yok! Borcamdan, muma, her türlü pişirme aletinden sebze meyve, et balığa… en büyük reyonlardan biri kahvaltı gevrekleri bir de dondurulmuş yemekler. Gristedes yazları o kadar soğuk oluyor ki, ben içerde donduğum için koşarak alışveriş yapıyorum. Dondurulmuş yemekler arasında mikrodalga akşam yemekleri var. Şöyle bir göz atıyorum. Birkaç çeşit yemek bir set halinde, tek bir paket içinde, bir tepsiye konmuş gibi. Lean Cuisine en bilinen markalardan biri. Televizyon Akşam Yemeği (Television dinner) diyorlar bunlara. İşten geldiğinizde buzluğunuzdan çıkarıp mikrodalgaya atın, beş dakika sonra televizyon karşısındaki koltuğunuzda rahatça yiyebileceğiniz yemeğiniz hazır! Bu hızlı ve kolay akşam yemeği kutusunun Amerika’yı özetlediğini sonradan anlayacağım.


Paketi aç ve ağzına at.


Düşünme.


Just eat it!


Yarın yeni bir çalışma günü.


Televizyonunun karşısına kurul,


Yaslan arkana,


Ve rahatla.


Yarın yeni bir çalışma günü.


Sağlığın?


Onun için alabileceğin ilaçlar var.


Mutsuz musun?


Onun için alabileceğin ilaçlar var.


Biz senin için her şeyi düşündük.


Hepsi hızlı ve kolay!


Just eat it!


Hızlı ve kolay!


Bu vaatle neler kaybetmedi ki insanoğlu…